1946 YILINDA GÜNEY AZERBAYCAN’DA “KÜLTÜREL SOYKIRIM” KAVRAMININ ULUSLARARASI HUKUK PERSPEKTİFİNDEN Kültürel soykırım veya kültür öldürücülük, ilk olarak 1944 yılında Polonyalı avukat Raphael Lemkin tarafından, soykırım terimini de ortaya atan aynı kitapta tanımlanan bir kavramdır.[1]Charny (2000: 9); kültürel soykırım kavramını etnikkırım (etnocide) kavramıyla eşanlamlı olarak kullanarak, söz konusu kavramı etnik, ulusal, dinsel vs. grupların kültürlerinin yok edilişi olarak tanımlamıştır. Burada; yok edilişi amaçlanan kültürün taşıyıcılarının fiziksel yok edilişi zorunlu değildir, özellikle önemli olan belli bir grubun kültürünün ve kültürünün dayanaklarının yok edilişidir. Charny kültürel soykırımın beş çeşidinden bahseder:
Aşağıda, Charny’nin ‘Kültürel Soykırım’ başlığı altında tanımladığı maddelerin, Güney Azerbaycan Türkleri üzerinde uygulandığına dair örnekler sunulmaktadır: 1946 yılında Güney Azerbaycan'da yaşanan olaylar, Pahlavi rejiminin İran ordusu ve rejime bağlı çeteler aracılığıyla gerçekleştirdiği işgal ve baskı süreciyle doğrudan bağlantılıdır. Bu süreçte, kısa ömürlü Azerbaycan Halk Hükümeti'nin (1945-1946) çöküşü sonrası, rejim tarafından sistematik bir baskı ve soykırım benzeri uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Bu olaylar, uluslararası soykırım tanımlarına (örneğin BM Soykırım Sözleşmesi) göre değerlendirildiğinde, kültürel soykırım unsurları taşır. Aşağıda, verdiğiniz maddeleri temel alarak, tarihi kaynaklara dayalı detaylandırma yapacağım. Bu detaylar, rejimin katliamlar, sürgünler, kültürel yok etme ve ekonomik yıkım gibi eylemlerini kapsar.
Pahlavi rejimi, 1946 Aralık ayında Güney Azerbaycan'ı yeniden işgal ettikten sonra, Azerbaycan Demokratik Partisi üyeleri, ulusal hükümet yetkilileri ve masum sivillere karşı sistematik katliamlar düzenlemiştir. İran ordusu ve rejime bağlı toprak sahiplerinin organize ettiği çeteler, Zanjan, Miyana ve Tebriz gibi şehirlerde binlerce kişiyi yargısız infaz etmiştir; örneğin Zanjan'da bebekler dahi öldürülmüş, cesetleri futbol topu gibi tekmelenmiştir. Rejim, dini inançları sömürerek müftülerden fetvalar aldırmış, bu fetvalar Azerbaycanlıların görüldüğü yerde öldürülmesini meşrulaştırmıştır. İşkence ve cinsel şiddet vakaları belgelenmiştir; örneğin Zanjan'da 21 yaşındaki bir Azerbaycanlı kız çıplak soyulup sokaklarda sürüklenmiş, direndiğinde bıçaklanmıştır. Ayrıca, on binlerce kişi güney İran'ın yaşanmaz bölgelerine (aşırı sıcak, susuzluk ve hastalık dolu alanlara) sürgün edilmiş, burada açlık, hastalık ve zor koşullar nedeniyle birçok kişi ölmüştür. Bu sürgünler, grubun fiziksel varlığını zayıflatmayı ve doğum oranlarını dolaylı olarak düşürmeyi amaçlamıştır. Toplamda 2.500'den fazla kişi idam edilmiş, on binlerce kişi Sovyet Azerbaycanı'na kaçmak zorunda kalmıştır. Bu eylemler, etnik grubun fiziksel yok edilmesini hedeflemiştir.
Rejimin işgali sırasında, Azerbaycanlıların ekonomik altyapısı sistematik olarak tahrip edilmiştir. Zanjan'da en az 200 ev yağmalanmış, Dizej, Tarim ve Qaraboshlu gibi köyler yakılıp yıkılmıştır. Toprak sahiplerinin çeteleri ve İran ordusu, evleri, tarlaları ve malları talan etmiş, bu da çiftçilik ve hayvancılık gibi geleneksel ekonomik faaliyetleri çökertmiştir. Rejim, daha önce de (Reza Şah dönemi) Azerbaycan'ı ekonomik ayrımcılığa maruz bırakmış, altyapı yatırımlarını ihmal ederek bölgeyi yoksullaştırmıştır. İşgal sonrası, baskı politikaları ekonomik marjinalleşmeyi derinleştirmiş, Azerbaycanlıların geçim kaynaklarını yok ederek göçü teşvik etmiştir. Bu, grubun ekonomik bağımsızlığını kırarak uzun vadeli bağımlılık yaratmıştır.
1946 işgali sonrası, Azerbaycan Türkçesi'nin kullanımı yasaklanmış ve sistematik olarak yok edilmeye çalışılmıştır. 17 Aralık 1946'da (Azar 26), "Yanmış Kitaplar Günü" olarak bilinen olayda, rejim yetkilileri tüm Azerbaycan dilindeki kitapları, ders kitaplarını, gazeteleri ve belgeleri toplatıp yaktırmıştır. Bu yakmalar, sadece devlet kurumlarında değil, kitlesel törenlerde gerçekleştirilmiş; çocuklar okul kitaplarını yakmaya zorlanmıştır. Tebriz'de belediye önünde büyük ateşler yakılmış, "Şah yaşasın" sloganlarıyla kitaplar imha edilmiştir. Basımevleri (örneğin Ardabil'deki Jodet basımevi) yağmalanmış ve yakılmıştır. Radyo programları, yayınlar ve okullar sadece Farsça yapılmaya zorlanmış, Azerbaycan dili basın ve eğitimden tamamen kaldırılmıştır. Bu politikalar, Pahlavi rejiminin "İran üstünlüğü" ideolojisiyle uyumlu olup, Türkçeyi "yabancı" olarak damgalamıştır.
Rejim, dini inançları manipüle ederek Azerbaycanlılara karşı kullanmıştır. Rejime bağlı müftüler (örneğin Mirhas Ardabili), Azerbaycan ulusal hareketi üyelerinin öldürülmesini fetvalarla meşrulaştırmış, bu da kitlesel katliamlara zemin hazırlamıştır. Ulusal harekete destek veren din adamları (örneğin Zanjan'da Mohammad Ali Ali Ishaq ve Sheikh Mohammad Ali) katledilmiştir. Şii çoğunluklu Azerbaycanlıların manevi yapısı, rejimin Fars milliyetçiliğiyle çatıştırılmış, dini pratikler ulusal kimlikle bağdaştırıldığında baskılanmıştır. Kitap yakmaları ve kültürel yok etme, manevi mirası (şiir, folklor) da hedeflemiş, dini-manevi sürekliliği kırmıştır. Bu, grubun dinsel ve manevi kimliğini eritmeyi amaçlamıştır.
Rejim, tarihsel belleği yok etmek için kitap yakmalarını ve yayın yasaklarını kullanmış, Azerbaycanlıların ulusal hafızasını silmeye çalışmıştır. Sürgünler ve katliamlar, toplumun liderlerini ve aydınlarını ortadan kaldırarak geleneklerin aktarımını engellemiştir; on binlerce kişi ailelerinden koparılmış, topluluklar dağılmıştır. Rejim, cehaleti teşvik etmek için eğitimi Farsça'ya sınırlamış, Azerbaycanlıları "aşağı" olarak damgalayarak şiddet ve bölünmeyi körüklemiştir. Ekonomik yoksullaştırma ve baskı, toplumsal çöküşü hızlandırmış, göç ve asimilasyonu teşvik etmiştir. Bu politikalar, geleneklerin sürdürülemez bir ortam yaratmıştır. 1946’da Birleşmiş Milletler Genel Toplantısında “soykırım” (genocide) kavramı ilk kez tartışmaya açılmıştır ve bu tartışmada soykırım olayları arasında insanlığın kültürel sermayelerinin yok edilişinin de bulunduğu belirtilmiştir. Söz konusu toplantıda Genel Sekreter, kültürel soykırımı yasaklayan bir madde de önerdi ve böylece Birleşmiş Milletler; ulusal, ırksal ya da dinsel bir grubun dilini, dinini ya da kültürünü yok etme Güney Azerbaycan Teşkilatlarının "Kültürel Soykırım" Konusunu BM ve UAD'de Gündeme Getirme GereksinimleriGüney Azerbaycan Türkleri, İran rejimi tarafından uzun süredir kültürel asimilasyon, dil yasakları, eğitim kısıtlamaları ve ekonomik ayrımcılık gibi politikalarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu uygulamalar, bazı aktivistler ve teşkilatlar tarafından "kültürel soykırım" (cultural genocide) olarak nitelendirilmektedir. Bu kavram, BM Soykırım Sözleşmesi'nin (1948) kültürel unsurları kapsayan geniş yorumuna dayanmaktadır. Son Gelişme: BM Genel Kurulu Kararı (Kasım 2025) BM Genel Kurulu, 22 Kasım 2025'te İran'daki insan hakları ihlallerine ilişkin bir karar kabul etti (Taslak: A/C.3/80/L.30). Bu karar, Güney Azerbaycan Türklerini (Azerbaycanlı Türkler) isim vererek, sistematik ayrımcılığın hedefi olarak tanımladı – bu, BM tarihinde bir ilktir. Karar, şu unsurları kınadı:
[1] Bu maddelerin tamamı 1946 yılında Güney Azerbaycan Türkleri üzerinde uygulandığı görülmektedir. [2] Bilsky, Leora; Klagsbrun, Rachel (23 Temmuz 2018)."Kültürel Soykırımın Dönüşü". Avrupa Uluslararası Hukuk Dergisi .29(2):373–396.doi: 10.1093/ejil/chy025 .ISSN 0938-5428. Erişim tarihi 2 Mayıs 2020 |
|
43 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |