İRAN DA TÜRKLERE UYGULANAN ASİMİLASYON POLİTİKALARI
Anayurt Türkistan’dan batıya doğru harekete geçen Türkler yüzyıllarca İran topraklarını atlarıyla geçmişlerdir. Bu geçişler sırasında bu topraklarda uzun molalar verilmiş ve birçok Türk boyu İran’ın kuzey topraklarına yerleşerek oraları vatan yapmışlardır.
Abbasiler devrinden itibaren Selçuklular, Harzemşahlar, Moğollar, Akkoyunlular, Safeviler, Afşarlar, Kaçarlar vasıtasıyla 1925 yılına kadar aralıksız 1000 yıl İran coğrafyasına hakim olan Türkler, 1925 yılında Rıza Şah Pehlevi’nin İran’daki son Türk Hanedanlığı olan Kaçar Hanedanlığı’nı devirmesi neticesinde Farsların hakimiyeti altına girmişlerdir (Özcan, 2007: 47).
Asırlar boyunca Türkler tarafından yönetildikten sonra 1925 yılında İngilizlerin yardımıyla Kaçar Hanedanı’nın devrilerek yerine Rıza Şah Pehlevi’nin getirilmesiyle iktidarı ele geçiren Fars Milliyetçileri, özellikle Rıza Şah Pehlevi’nin, Atatürk’ü ziyaretinden sonra Türk milliyetçiliğini kendileri için en büyük tehlike olarak görmüş ve başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere İran’daki Türkler üzerinde asimilasyon politikası uygulamaya başlamıştır (Balbay, 2006: 121).
Bugün İran’da Farslar dışındaki etnik guruplar bir yaşam mücadelesi vermektedir. Ama Rus şovenizminin kendini Sovyetler Birliği ismi arkasında sakladığı gibi, Fars şovenizmi de kendini İran adı altında gizlemiştir (Rehimoğlu, 2001: 349).
İran’da Türklerle ilgili aşağılayıcı ifade ve fıkralar günlük yaşamın bir parçası haline gelmiştir (Nesibli, 2001: 154). İran filmlerinde Türk karakterler genelde aptal, salak rollerinde oynamakta bu yolla da aşağılama gerçekleştirilmektedir. Bu aşağılama faaliyeti sistemli ve bilinçli bir şekilde yapılmaktadır. Burada Türklerin, Türklüklerinden utanmaları, zamanla Türk’üm yerine, Fars’ım demeleri amaçlanmaktadır.
Azerbaycan Türklerinin nüfusunun çok büyük boyutlarda olması ve devlet yönetim mekanizmalarında her seviyede birçok Azerbaycan Türkü’nün bulunması nedeniyle asimilasyon politikası, baskı politikalarından ziyade, sinsi bir şekilde ve din istismarı üzerine kurulmuştur. Milliyetçilik sapık bir ideoloji olarak telafuz edilip, Türk isminin geçmesine bile izin verilmezken, örtülü bir Fars milliyetçiliği geliştirilmiştir ve halen de bu politikaya devam edilmektedir. İran yönetiminin, Türk nüfusa yönelik uygulamalarını şu maddeler altında toplamak mümkündür:
a- Azerbaycan Türklerinin Ari ırkından olduğu tezi:
İran resmi literatüründe İran Türkleri, eski Oğuzcayı konuşan Farslardır (Kalafat, 2001: 227). Azerbaycan Türklerinin Türk ecdadı inkar edilerek Farslarla aynı soydan geldiği, bu soyun Ari ırkı olduğu uydurulmuş, Ariler her vasıta ile övülüp abartılmış, Arilik gurur kaynağı, Türklük ise vahşilik, barbarlık olarak tanıtılmıştır. Buna göre de, artık kimi Azerbaycan Türkleri kendilerini Ari soylu saymaktadır.
Ahmet Kesrevi, bu amacı gerçekleştirmek isteyen önemli isimlerden birisidir. Ahmet Kesrevi, Azerbaycan çağdaş tarihi üzerinde çok değerli yapıtlara sahip olmasına rağmen, Azerbaycan Türklerinin Ari ırkından olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Ahmet Kesrevi 1921 yılında yayınlanan “Azeri-ya Zeban- e Bostane Azerbaycan” adlı eserinde, Azerbaycanlıların Türk olmadıklarını, Azeri adıyla ayrı bir ulus oluşturduklarını ileri sürmüştür (Özşahin, 2007: 116). Azerbaycan dilinin İran kökenli bir dil olduğunu iddia eden Kesrevi'ye göre, Azerbaycan Türkleri, Büyük Selçuklu Devleti’nin İran’a hâkim olmasıyla birlikte Türkleşmeye başlamışlardır.
b- Kuzey Azerbaycan’ın İran Azerbaycanı’ından ayrı bir coğrafi bölge olduğu ve Arran olarak adlandırıldığı:
Fars milliyetçilerinin Arran Teorisi, günümüzdeki Azerbaycan Cumhuriyeti’ni tartışmaya açmaktadır. Ahmet Kesrevi, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bulunduğu coğrafyanın isminin “Albanıya-e Kafkaz” olduğunu söyler (Özşahin, 2007: 137). Kesrevi tarih boyunca Kuzey Azerbaycan’ın hiçbir zaman Azerbaycan ismini taşımadığını o bölgeye Azerbaycan isminin Mehmet Emin Resulzade tarafından verildiğini iddia etmektedir. Kesrevi'ye göre İran sınırları içerisindeki Azerbaycan yani İran Azerbaycanı ise tarih boyunca her zaman Azerbaycan olarak adlandırılmıştır. Bu konuda Cemil Hasanlı’nın düşünceleri Fars milliyetçilerini destekler niteliktedir. Hasanlı’ya göre, Kuzey Azerbaycan tarih boyunca Albanya, Arran/Aran, Şirvan ve diğer benzeri coğrafi adlarla anılmışken, Azerbaycan adı daha çok şimdiki İran Azerbaycanı’nı içine alan bir coğrafi ad olarak kullanılmıştır. Azerbaycan adı her iki bölgeyi içine alacak şekilde, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır (Hasanlı, 2005: 21).
Abdulhaluk Çay’ın bu konudaki, görüşleri Hasanlı’yı destekler niteliktedir. Çay; “XX. yüzyıla kadar Tebriz ve çevresinden ibaret olan Kuzeybatı İran, Azerbaycan olarak bilinirken, Güneydoğu Kafkasya’da Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, bu bölge Azerbaycan olarak kabul edilmiştir” demektedir (Çay, 2002: 89).
VIII. Asır müelliflerinden El-Bikai bu konuda farklı düşünmektedir. El- Bikai’ye göre Azerbaycan, Arran ve hatta Ermeniye arasında coğrafi konum itibariyle sıkı bir bağ vardır. Konuya coğrafi ve jeolojik açıdan yaklaşan El-bikai, “Azerbaycan ve Arran, öylesine iç içedirler ki onları birbirinden ayırmak çok güçtür” der (İpek, 2007: 19).
c- Azerbaycan Türkleri kimliklerini saklamak zorunda kalmaktadır:
İran’da Türk Milliyetçiliğine kesinlikle izin verilmemekte ve bu konuda sert önlemler alınmaktadır. Örneğin bir Türk’ün devlet kademelerinde yükselmesi, Molla rejimine sadakatine ve Farslardan çok İranlılık ve İslam ümmeti anlayışına sahip olmasına bağlıdır. Bu konularda taviz verilmesi ve hatta Türk Milliyetçiliği hislerinin çok küçük bir dışavurumu, onun görevden alınması için yeterlidir. Bu nedenle devlet kademelerinde görev alan Türkler, ulusal kimliklerini gizlemek için büyük çaba harcamaktadır. Bunun nedeni okul sıralarından itibaren uygulanan baskılar ve asimilasyon politikalarıdır.
Tebriz ve Urmiye’deki Azerbaycan Türkleri, bu şehirlerdeki Türk konsoloslukları ile ağır baskılar nedeniyle ilişkiye girmemekte, ev sahipleri çok istemelerine karşın konsolosluk personeline, kiraya ev vermemekte, hatta Azeri doktorların çoğu konsolosluk personelini muayene etmeye dahi yanaşmamaktadır (Balbay, 2006: 121).
d- Azerbaycan ismi taşıyan eyaletlerin sınırının daraltılması ve coğrafya adlarının değiştirilmesi:
İran yönetimi ülkede Azeri adı ve nüfuzunu zayıflatmak için Azerbaycan Türklerinin yoğun yaşadıkları eyaletlerin isimlerinin değiştirilmesi, parçalanması ve diğer eyaletlere bağlanması yoluna gitmektedir. 1993 yılında 36 000 km2’lik bir bölge, Doğu Azerbaycan’dan kopartılarak, Erdebil Eyaleti kurulmuş, 1994 yılında da Zencan Eyaleti’ne bağlı sanayi şehri Kazvin, Azerbaycan Türklerinin gösteri ve protestoları arasında Zencan Eyaleti’nden kopartılarak yeni bir eyalete dönüştürülmek istenmiştir (Balbay, 2006: 122).
Kazvin ili sahası dar ve nüfusu az olduğu için, önce Tahran eyaletine bağlanmış ardından ayrı bir eyalet yapılmıştır. Azerbaycan ismini taşıyan eyalet sayısının artması uygun görülmemiş ve Azeri eyaletlerin toprak alanları daraltılmıştır.
e- Türkiye’nin örnek alınmasını önlemek amacıyla iftiralar atılması: İran hükümeti, İran Türklerinin Türkiye’ye olan büyük sempatilerinin yok edilmesi ve halen yoğun bir şekilde izlenmekte olan Türksat uydu yayınlarına ilginin azaltılması için, Türkiye aleyhine yoğun bir propaganda yapmakta ve her türlü iftirayı atmaktadır. Bu kapsamda en çok öne sürülen temalar; Türkiye’nin bölgedeki Müslüman ülkelere karşı İsrail ile çok yakın ilişki kurduğu, Türkiye’de iktidardaki “laiklerin” Müslümanlara ağır eziyetler yaptığı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dinsiz olduğu ve Türkiye’nin Kürtlere büyük baskı uyguladığı şeklindedir. İranlı mollalar, Türkiye’den yayın yapan televizyon yayınlarını bir kültür emperyalizmi olarak görmekte, bu yayınlardan çok korkmakta ve hassasiyet göstermektedir. Özellikle Azerbaycan Türkleri üzerinde Türk kültürünün etkilerini silmek için önlemlerini genişletmektedir.
f- Azerbaycan Cumhuriyeti’nin güçsüzleştirilmesine çalışılması: İran’ın kuzeyinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması ve bu devletin Türkiye ile çok sıcak ve yakın ilişkiler kurarak, kendisine model olarak Türkiye’yi seçmesi İran’ı çok rahatsız etmiştir. Azerbaycan Cumhuriyeti halkı ile İran’daki Azerbaycan Türklerinin tamamen aynı kan, kültür, tarih ve dile sahip olduğunu bilen ve kendi içindeki Azerbaycan Türklerinin bu ülke ile birleşip tek bir devlet kurmak isteyebileceklerini düşünen İran, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin yıkılması için her türlü çabayı göstermektedir. Bu amaçla, Karabağ sorununda tarafsız bir görüntü çizmeye çalışırken, Ermenileri gizli olarak desteklemiştir ve bu desteğini devam ettirmektedir. Ancak, ne kadar gizlerse gizlesin, İran Devleti’nin Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’nda Ermenistan’ı desteklediğini bugün İran’daki bütün Azerbaycan Türkleri bilmekte ve bu konuda Farslara karşı öfke duymaktadır. Özellikle savaş sırasında Ermenilerden kaçan Azerbaycan Türklerini İran’ın kabul etmeyerek, çoğunun Aras nehrinde boğulmasına göz yumması İran’daki Azerbaycan Türklerinin bu kin ve öfkesini daha da artırmıştır (Balbay, 2006: 122). Özellikle, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulması sonrasında, Azerbaycan Türklerine yönelik baskılar oldukça artmıştır. Türk milliyetçiliği yaptığından şüphe edilen herkes hemen yakalanıp sorgulanma ve ağır baskılara maruz kalmaktadır. Ancak, kısa vadede korku ve tedirginliğe neden olan bu baskı politikasının, uzun vadede Azerbaycan-Türk milliyetçiliğinin gelişmesine neden olacağı düşünülmektedir.
g- Türk Dilinin kullanılmasının engellenmesi ve kültürel hakların tanınmaması İran İslam Cumhuriyeti anayasasının özellikle 15. ve 19. maddeleri Türkçe eğitim-öğretime ve bu dilde yayına imkan vermesine rağmen, bu maddeler işletilmemekte ve halkın bu yöndeki istekleri gerek basında, gerekse de parlamentoda sık sık dile getirilmektedir. İran Parlamentosu üyesi çok sayıda Türk Parlamenter ile aydını İran Azerbaycanı’nı temsilen hükümetten bu maddenin uygulanmasını istemesine rağmen bu istekler görmezlikten gelinmektedir. Anadilde eğitim hakkının anayasada yer alması, İran İslam Devrimi’nin yapılış aşamasında Türklerin aktif rol oynamalarından kaynaklanmıştır. Özellikle Türklüğünün bilincinde bir din adamı olan Ayetullah Kazım Şeriatmedari’nin, Humeyni’den sonra ikinci adam olması, anayasanın yapılış aşamasında Türklere bazı haklar verilmesini sağlamıştır. Ancak İslami Devrim’in hemen ardından Geleneksel Fars Milliyetçiliği asıl yüzünü göstermiş ve Ayetullah Kazım Şeriatmedari saf dışı bırakılarak, anayasada yer almasına rağmen Türkler anadilde eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır. Nisan 1995’te Tebriz ve Urmiye Üniversitelerinde okuyan Azerbaycan Türkü 800 öğrenci, bir dilekçe ile İran İslam Cumhuriyeti anayasası’nın 14’ncü maddesinde azınlıklara tanınan kültürel hakların İran Türklerine de verilmesini istemişler, İran yönetimi bu isteğe, 800 öğrenciyi tutuklayıp beş ila yirmi yıl arasında cezaya çarptırarak yanıt vermiştir. Siyasi ve kültürel haklar isteyen İran Türkleri, siyasi suçlu değil, kaçakçı olarak kabul edilip cezaları infaz edilmektedir. Bu şekilde 25.000 İranlı Türkün tutuklanıp cezalandırıldığı belirtilmektedir (Balbay, 2006: 121).
h- Azerbaycan Türk Kültürünün Fars Kültürü içerisinde eritilmeye çalışılması: Türklerin ve Farsların kendine ait kültürleri vardır ve bu kültürler birbirlerinden farklıdır. Fark sadece dil unsurunda değil, toplum hayatının bütün alanlarında kendini göstermektedir. Fars şovenizmi Türk kültürünü mahvetmek, başaramazsa en azından bastırmak, arka plana itmek ve küçücük bir yerel “kültürcük” olarak göstermek için her yola başvurmaktadır (Rehimoğlu, 2001: 356). Örneğin, tarihi Azerbaycan Türk Devletleri, İran Fars Devletleri olarak gösterilmekte, dünyaca ünlü Tebriz Türk halıları Fars halıları gibi takdim edilmektedir.
Yorumlar -
Yorum Yaz